19 Kasım 2012 Pazartesi

TARİHSEL SÜREÇTE DERİCİLİK TEKSTİL VE SAVAŞÇILAR

Kazakistan’dan, Kırgızistan’dan, Ukrayna’dan, Rusya’dan dünya çapında 15 uzman ve bizim akademisyenlerimiz. Talimhane olarak İstanbul Üniversitesi bünyesinde yapılan ve 3 gün süren bu büyük organizasyona sadece katılımcı değil aynı zamanda organizatör olarak da iştirak etmenin gururunu ve onurunu yaşamaktayız. Bağımsız devletler topluluğundan gelen akademisyenlerin kimler olacağına karar vermek ve onların gelişlerini organize etmek talimhane olarak bizlere düştü. 3. Kasım 2012 tarihinden beri bu değerli bilim adamlarının havaalanından alınması ve sunumlarının tercüme edilmesi, onlara mihmandarlık edilmesi, sahne arkasında kalan ve seve seve yaptığımız görevlerimizdendi. Sempozyumun sınav zamanına gelmesi büyük şanssızlıktı ancak Talimhane olarak arkadaşlarımız büyük fedakârlık göstererek bizleri yalnız bırakmadılar. Yaşar Burak Uslu, Burçin Uslu, Hüseyin Karaman, Hüdai Bekir, Melike Kazaz, Fatihhan Beştaş, Alexander Kuçma, Azad Kuldevlet ,Burak ve Emin kardeşlerimiz ilk aklıma geliverenler. Sevgili Ali Kılıç, Serdar İnanmış, Asım Sönmez, Ramazan Şimşek, Kızlarımız Şeymanur ve Betül sahnede gösteride yer alanlar. Şu an ismini sayamadığım 10-15 kadar daha talimhaneli bizimleydiler, sağ olsunlar. Hüseyin Emiroğlu ağabey de hem bizzat iştirak etti hem de sempozyumun ikinci günü Tarihi Sultanahmet Köftecisinde bir akşam yemeği organizasyonu ile bizleri misafir ve mutlu etti.Prof. Svezdana Dode başlangıçta yoğurttan başka bir şey yemeyeceğim demesine rağmen döndüğü güne kadar sultanahmet köftesinin köftesinin lezzetini anlattı durdu. Hüzeyin ağabey sağolsun bunaldığım zamanlarda hem sırdaşlık hem de bizzat yardım edip arkadaşlık görevini de fazlasıyla yerine getirdi. Yaşar Burak ve Burçin Uslu biraderlerimiz Sempozyumu baştan sona takip edip, bazen de akademisyenleri müzelerde gezdirerek büyük destek oldular. Sempozyumun fotoğraflanmasında da Hüseyin Karaman kardeşimizin çok emeği var. Sınavları dolayısı ile gelemeyen arkadaşlarımızın da gönülleri ve duaları bizimleydi şüphesiz. Şu ana kadar talimhane olarak oldukça ciddi sayıda konferansa imza attık, hamdolsun. Ama bu içlerinde en uzun süreli olanıydı. İlk gün mihmandarlık görevinin yanında okçuluk gösterimiz vardı. Kısa bir hazırlık yapabildiğimiz arkadaşlarımızdan Buğra ve Arif gelemeyince yerine Asım ve Hüdai kardeşlerimizi davet edip koreografide değişiklik yapmak zorunda kaldık. Gösteri esnasında Ercan usta’nın yayını seyircilere verip “buyurun göçebelerin gücünü hissedin, göçebe ruhuna dokunun!! işte size gerçek bir Türk yayının son örneklerinden" deyip elimdeki Narin Edrene’yi seyircilere fırlattım. Gelen akademisyenlerin hemen hepsi İskit, Kazak, Saka, Alan, Moğol ve Selçuklu kostümleri uzmanıydı. Kazı alanından aldıkları çamura bulanmış ve hırpalanmış tekstil parçalarını birleştirip o kumaş parçalarının nasıl dokunduğunu, yapısının ve içeriğinin ne olduğunu belirleyip İllüstrasyonunu çizdikten sonra, birebir aynısını üretebilen uzmanların karşısında, kendi emeğimizle ve bilgimizle yaptığımız mütevazı kostümlerle çıkmak elimizi ayağımızı titretiyordu. “Acaba bize gülerler mi?" Sorusu beynimi kemirdikçe tuhaf oluyordum. Hazırlıklarımızı yapıp perdenin tam açılacağı yerde dimdik durdum. Daha açılır açılmaz beğeni sesleri gelince “ kırmızı olsun da 5 kuruş pahalı olsun “ sözü geldi aklıma ve gülümsedim. Biraz anlatı, bir kaç farklı türde atış ve fındık serpme. İlk defa yapacağımız bu gösteride aramızda uzun zamandır antrenman yapmamış arkadaşların varlığı beni biraz korkutuyordu. Spot ışıkları gözümüzü alıyor, gençlerin tedirginliği yüzlerinden belli oluyordu. Bu nedenle kızlarımıza sadece bir atış yaptırabildim. Betül hanım, Şeyma kızım lütfen affedin. Harikaydınız Yaşar Burak uslu kardeşimiz davudi sesiyle sofa tezkiresine ( Sefer duası yerine sofa tezkiresini okuduk. : )))) başladığında yavaştan hücum marşı girmişti. Sahnede başka türlü yapma imkanı olmadığından biz vezir için yapılan fındık serpme seremonisini canlandıracaktık ( Vezir için 3 sıra Sultan için… zahmet olmazsa biraz araştırın ; amma kolaycısınız ha : )) .
- “…demine devranına huuu diyelim.!!!” -Huuuu!!!! diyeceğiz amma heyecandan sesimiz fazla gür çıkmadı. “Neyse bir dahakine inşallah” dedik ve atışa başladık. Önce birinci sıra sonra ikinci sıra sonra üçüncü sıra. Sıra ile aslında tüfenk atışlarında yapılan bu atış şeklini okçuluğa uyarladık ve oklarımızı serpmeye başladık. Kaşıklıklardan yükselen tüyler arkadaki atıcının görüşünü biraz engelliyor, putaya yani aşağıya doğru atıyor olmamız riski artırıyordu. Bir yandan atıyor bir yandan da bir kaza olmasın diye dua ediyorduk. Hücum marşı bittiğinde atışı kestik ve dinleyicileri selamladık. Özellikle Rusların alkışlaması ve beğenilerini göstermesi bizi keyiflendirmişti. Akademisyenleri davet ettik sahneye ve atış yaptık, yaptırdık. Toz toprak içersinde kazılar yapan ve bulduklarını yorumlayıp tasnif ederek bizlere çok değerli bilgiler bırakan bilim adamlarının ellerine ok ve yayı aldıklarına nasıl çocuklaştıklarını görmek keyif vericiydi. Hemen Türklerden ve Ruslardan daha doğrusu bağımsız devletler topluluğundan iki takım çıkartıp yarışma havasına soktuk. Çok keyifli atışlardan sonra dinlenme zamanı gelmiş dışarı çıktığımızda özellikle Ruslar bizimle fotoğraf çektirme yarışına girmiş lerdi. Ekibin neşe kaynağı Kazakistanlı âlim Kırım Altınbekov bize bir isim taktı; “Adnan Paşa “. Kahkahalar atarak ikide bir “Adnan paşa!!!” diye bağırıyor ben de ona; “ Altın Paşa” diye karşılık veriyordum. Birinci günkü görevimizi bir mazarrat çıkmadan hakkıyla yerine getirmiştik. Yalnız İskit kadın kostümleri uzmanı Prof. Olena Fialko hemen “kızlarınızla bir fotoğraf çektireyim” dedi. Ardından “Osmanlıda bayan savaşçı var mıydı?” diye sordu. “Hayır” dedim “Osmanlıda yoktu ama Selçuklu da vardı.” Bir uzmana böyle bir şey söylenir mi? “Delilin var mı? benimle paylaşır mısın? “diye ekledi. Haydi, bakalım ‘kem küm’ teranesini Rusça mı söylersin yoksa Türkçe mi. Neyse bir şekilde durumu idare ettik ama bunu bir eksi puan olarak kendi haneme yazdım. Emin olmadığın bir şeyi özellikle akademisyenlerle paylaşmayacaksın kardeşim. Sadece bu gösteri için gelmiş talimhaneli kardeşlerimiz birer birer izin isteyip çıkınca aslında o gün öğleden sonra salonu bizim doldurduğumuzu fark ettim. Ama imtihan dolayısı ile öğrenciler ayrılmak zorundaydılar. Akşam herkes uyudu ancak ben ve Yevgelevski hoca ayaktaydık. Saat ikiye kadar anlayamadığım bazı noktaları açıklamaya çalışıyordu. Rus profosörlerin huzurunda Rusça kaynaklardan hem de adamların uzmanlık alanında sunum yapmaya çalışan kaç avukat vardır bilmiyorum ama yaptığımız tereciye tere satmaya çalışmanın Rusçası galiba. “Yahu başka işin yok mu senin. Sen ne anlarsın deri ve tekstilden. Git okunu at okçuluğunu anlat.” Uykum kaçtı elbette. Ertesi gün bir dizi aksilik çıkınca doğru dürüst hazırladığım kâğıtlara bakamadım bile. Sunum sabahı alelacele hazırladığım pover point ve elimde birkaç sayfa buruşmuş yazı. Heyecandan elim ayağım titremeye başladı. Hani mikrofona alışkınım ama hem konu Okçuluğun kenarında hem de gerçekten bizim için çok ciddi bir sınavdı. Öğlen yemeği gecikince “yemek yiyelim ondan sonra “ diye sunum yapmayı erteledim. Aslında ‘belki bir iki defa daha okurum’ düşüncesindeydim. Ama olmadı benim sunum akşam son oturuma ertelendi. Bu arada Prof. Olena Fialko “seni dinlemek istiyoruz ne zaman sunum yapacaksın?” diye sordu. “Bu kadar uzmanın karşısında biraz çekiniyorum” diye açık yüreklilikle cevapladım. “Hayır, dedi bir savaşçı olarak senin yorumun önemli ve dinlemek istiyoruz.” Aynı soru kültür bakanlığının temsilcisinden de geldi. Bu arada roma heykellerindeki ayakkabıları işleyen hocamız “Orta Asya -Türk zırhları konu sunda maalesef bir araştırmaya ulaşamadık” gibi bir şeyler söyledi. Birden tedirginliğimi unutup Moderatör prof.Dr. Sevil Gülçur hocamıza yaklaştım “lütfen beni ilk sıraya alır mısınız” dedim. Aradan sonra kürsüye çıktık, İlk ben başladım. Sadece resimleri değil, bilgileri bile kimden aldığımı tek tek Rus ve Bağımsız Devletler Topluluğundan akademisyenlerin isimlerini zikrederek anlatmaya başladım. Perdede tarihin derinliklerinde kalmış deri ve şilte zırhlar birer birer boy gösteriyor, Tagarlar, Hunlar, Göktürkler İskitler arzı endam ediyordu. İnsanlar yazılı metinlerde bile bir yerlerden aşırıp kaynak göstermezken ben sempozyumda alıntıladığım bilgi ve resimleri kaynak göstererek anlatmaya çalışıyordum. Elimdeki kağıtlara kâğıtlara hemen hiç bakmadan hafif zırh tiplerine kadar ayrıntılı sunumu tamamladım, hamdolsun. Bizlere Orta Asya’nın kapılarını aralayan, atalarımızın neye benzediği, ne yedikleri ne içtikleri ne giydikleri konularında çok değerli bilgiler sunan Bağımsız Devletler Topluluğundan bilim adamlarını alkışlayarak konuşmamı bitirdim. Solovyev, Gorelik, Ahmedjan, Hudyakov, Polosmak, Rudenko, Kubarev ve diğerleri.
Elbette var. Bizim tarihimizi araştıran birileri var. Orada Asya’nın derinliklerinde bize rağmen bizi araştıran insanlar var. Selçuklu kostümleri ile ilgilenen kaç akademisyen tanıyorsunuz? Ya Osmanlı? Rusya’daki Osmanlı kumaşlarını bilen kim var? Alanlar üzerindeki Türk kıyafetlerini? Amazonları, İskitleri, altın adamın üzerindeki kostümün detaylarını? Cingul Hanın ismini duyan var mı? Taş tasvirleri üzerindeki betimlemelerden nasıl bir kaftan modeli çıkardı bilir misiniz? Gencecik akademisyenlerden birisi hem konferansı dinliyor hem de elinde bir kumaş parçası ile dikiş dikiyor. Hayır, hayır çeyizini falan hazırladığı yok, sadece tarihi bir kaftanı veya bir eseri yeniden yapmaya çalı şıyor. İzin istedim fotoğrafını çekmek için. İşte bu değerli insanlar buradayken bu değerli hazineler ayağımıza kadar getirilmişken istifade etmeye çalışanların sayısı maalesef hiç de istediğimiz gibi değildi. Üçüncü gün ‘acaba bir gün tanışma imkânı bulabilir miyim?’ diye hayal kurduğum değerli hocalarımızın yanında ve hem de moderator olarak verilen görev bizi çok onurlandırdı. İskit uzmanları Yurii Boltryk, Olena Fialko, Sibirya’dan çok değerli bir isim Prof. Tamara Glushkova ve Cem Çelik ile birlikte Sekizinci ve son oturumu başarıyla tamamladık. Oturum bittiğinde uzunca bir fotoğraf faslı başladı. Hem organizasyon, hem gösteri, hem sunum, hem moderatörlük hem mihmandarlık görevini hamdolsun alnımızın akıyla yerine getirdik. Sunumun beğenilip beğenil mediği konusunda Rusya’ya konferans için davet edildiğimizi söylersem yeterli olur herhalde. Hem de kostümlerimizle. Bu arada bazı akademisyenlerle kısmet olursa müşterek projeler üzerinde çalışacağız. Bilimse bilim, sanatsa sanat, sporsa spor, gösteri ise gösteri, Bu imtihandan da alnının akıyla çıktı Talimhane neferleri. Hamdolsun. Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder