26 Temmuz 2010 Pazartesi
ISMARLAMA İSKİT TERZİSİ
Rıdvan hocam aradı geçenlerde. İstanbul’da bir sergi için kompozit yay lazımmış yardımcı olur musun diye. Ne sergisiymiş bu diye merakla aradım verilen adresi. Telefonun diğer tarafında bir İstanbul hanımefendisi. Profosormüş Berlin üniversitesinde. Prof. Latife Summerer hocamız. Mahçup olduk cehlimizden. Ama hocamız bozmadı bizi. Kısaca anlattı 3 boyutlu replika yapacaklarını ve canlandırma için yay gerektiğini. İçinde savaş sahnesi bulunan bir friz resmi de göndermiş.
-“Hocam resimdekiler Altay tarzı yaylar dünyada İskit diye bilinir. Hun tarzı yayların ortaya çıkmasından sonra yavaş yavaş kullanımdan kalktı. Milattan önce 1-2. yüzyıllara kadar yoğun olarak rastlanılır Bu tarihten itibaren yerini tüm kompozit yayların atası sayılan Hun tarzı yaylara bırakmıştır. Siz bizden yay istiyorsunuz amma bizdeki yay Osmanlı yayı, Hun yaylarının Köktürkler zamanından beri modifiye edile edile ulaştığı son nokta. Türkiye de kemankeşler aradaki farkı anlayabilir. Avrupalılar önemsemez, Ruslar zaten sergiye gelmez, ama siz bilin.”
“Savaşçılar hakkında ne düşünüyorsunuz?”
“Pazırık kültürüne benzer hocam. Ukrayna yani kuzeyden değil, Orta Asya’dan yeni gelmiş gibiler. Saka olmalılar. “
“Pers ordusunda da benzer savaşçılar var ama ”
“ Kiralık asker, lejyonerler olmalılar hocam. Pers ordusunda süvarilerin Sakalardan kullanıldığına dair kayıtlar var sadece Pers değil, imparatorluk olan veya bu iddiada olup ta bozkır süvarisi kullanmamış hiçbir devlet yoktur”
“Bellerindeki?
“ Onlar Türkçe olduğunu zannettiğim “Çekan” denilen silah. “Savaş çekici” diye tercüme edebiliriz. Yakın dövüşte kullanılır ve genelde Altay dağlarındaki kazılarda elde edilmiştir. Perslinin elinde ayrıca Asur tarzı yay var, diğer Perslinin belindeki yöneticiyi simgeleyen asa olmalı genelde kartal başlı yapılır.”
“Sen biraz bir şeyler biliyorsun gel bakalım bir tanışalım seninle yayları getirmeyi unutma”
Hocamızın nezaketi ve tevazusu ezdi elbette bizleri, uğradık yapı kredi kültür sanat bölümüne. Hocamızı beklerken Lidya uygarlığına ait bir sergi gördüm Vedat Nedim Tör müzesinde. Gezerken Ok uçları dikkatimi çekti. M.Ö. V-VI. Yüzyıllara tarihlenmiş demir temrenler. Bir yanlışlık olmalı diye kitap karıştırırken öyle dalmışım ki hocamızı fark etmedim bile.
-“ Adnan Bey!!!”
Fırladım ayağa karşımda mütebessim hocamız Müdire Şennur Hanımla birlikte gülüyorlar. Hayırdır? “Hocam ok uçlarına takıldım. Bu tarihte demirden temrenin bu kadar yapılmış olması pek mümkün gelmedi. Ona bakıyordum.” Normalde sen de kimsin kardeşim arkeologmusun, tarihçimisin , hangi sıfatla kritik ediyorsun denilmesi lazım. Ama hocamız dikkatle ve sabırla beni dinledi. Ve hatta sorularla devamını sorguladı.
“-Neden?”
-“ Hocam bizler kemankeş isimli guruba mensup araştırmacılarız. Zaman zaman ok uçlarını yaptırmaya çalışıyoruz. Demirden ok ucu yapmak o kadar kolay değil. Demirin biliniyor olması yeterli değil ancak bu tarih demir işleme tekniğinin henüz bu kadar gelişmediği bir devir. Bu tarihte bronz ve kemik temrenlerin çoğunlukta olması lazım. Oysa burada demir çoğunlukta. Demir temrenin yaygınlaşması aynı zaman da demirden zırhların yaygınlaşmasıyla orantılıdır. Bronz ve demirden ok uçları dengesinin buradaki gibi olması için en az bir 700 yıl beklemek icap edecek. Kale duvarlarında bulunduysa, bu kalenin sonraki dönemlerde de kullanıldığını ve temrenlerin geç dönemde bir savaştan kaldığı gibi bir açıklaması olabilir.” Allah Allah, sen de nereden çıktın be kardeşim demiyor sabırla dinliyor bir avukatın arkeoloji konusundaki görüşlerini. Bugünleri de görecekmişiz meğerse. Hocamızdaki müthiş özgüvenden etkilenmedim desem yalan olur. Ben bu işin profosorüyüm kardeşim ne anlatıyorsun demiyor tam tersi bizim kemankeşlikten gelen silah konusundaki görüşlerimizi hem de pür dikkat dinliyor.
-“Neyse hocam buyurun bu yay, kızımın yayı aman kurulu bırakmayın.”
- “Adnan Bey bize ok yapabilir misiniz?”
-“Hangi dönem ve hangi İskit gurubu?”
-“Farklı oklar mı kullanıyorlardı? “ hah tamam bu soru deplasman sorusu değil. Kendi sahamızdayız. Konu okçuluk olunca Allah ne verdiyse anlatmayı sevdiğimizden başladık kafa ütülemeye. Nasıl olsa dinleyen bulduk ya. Geveze kemankeşin son kurbanı hocamız oldu elbette.
-“Bugünkü Ukrayna topraklarında bulunan İskitler 45-50 cm , Pavoljedekiler 60 cm., Pazırık kültürüne ait olanlar 73-80 cm boyunda kullanıyorlardı…... Başka resim var mı?”
-“Evet.”
- “Resme bakılırsa bunlar normal ok kullanıyorlar. Pazırık tarzında yaparız. Elimde İskit tarzı temren yok ama 3 perli bronz temren var onlardan yaparım aradaki fark pek anlaşılmaz.”
-“Rica ediyorum lütfen yapınız.”
-“ Hay hay hocam.”
-“ Gorit yapabilir misiniz?”
-“??? Bir deneyeyim hocam hiç yapmadım.” 2*3 gün sonra elimde bir gorit örneği ile gittim tekrar istiklal caddesine.
-“Çok güzel olmuş elinize sağlık.”
-“Hocam ölçekleri birebirdir. Pazırık kültürüne ait Ukok platosu kazılarını yöneten, Novosibirsk Üniversitesinden Doçent Natalya Polosmak’ın çalışmaları dikkate alınarak yapılmıştır, ölçebilirsiniz. Size vereceğim yay kısa bir yay olduğu için boyunu 5 cm kısa yaptım.. Pazırık kültürüne ait bir kapalı gorit denedim. Buyurun Ünlü Pazırık halısındaki süvarinin üzerinde görülen goritin replikası.”
-“Ellerinize sağlık. Gerçekten çok güzel olmuş çok da otantik duruyor.”
“ Sağ olun hocam.”
-”Bir de külah lazım bize yapabilir misiniz? “
İltifata şımarmayan olur mu? Biraz şımardık elbet.
-“Hocam deneyeyim söz veremiyorum. Yalnız biz savaşçıyız diye geçinirken siz bizi ısmarlama İskit terzisi yapacaksınız galiba . : ))) “ gülümsedik zaman çok dar olduğu için iki saka külahı iki de kısa kalpakdan yaptık ama kısa olan içime sinmedi.
“Hocam bu zırh zannedersem, bu külahların üzeri pul zırh kaplı olmalı Odessa müzesinde görmüştüm.
“ Adnan bey resim üzerinde çalışma yapıyoruz. Resimde görünen neyse o, hem vakit de kalmadı.” Hoca haklı, hazırladığım üç adet oku sergiden ancak bir gün önce yetiştirebildim. Nereden vakit bulupta yapacağız. Daralan vakit ve yetiştirilmeye çalışılan 3 boyutlu replikalar. Aslında at üstünde ok atan replikalar planlanmışmış ancak malzemeler yetişmeyince iki tane baldırı çıplak savaşçı kaldı ortada: ))) garibanlara çizme bile yetiştiremediler. Neyse uzun lafın kısası yolunuz Galatasaray düşerse Vedat Nedim Tör müzesine uğrayın. Orada Afyon Tatarlı’dan 40 sene önce Almanyaya kaçırılan, bir müzenin deposundayken değerli hocamız Prof latife Summerer’in çalışmaları ve girişimleri sayesinde Türkiye’ye getirilen mezar odasını ve güncellenmiş resimlerle 3 boyutlu replikaları göreceksiniz. Replikalar üzerindeki oklar, İskit-Saka sadakları (Gorit), saka külahları, âcizane kelkemankeşe ait. Böylelikle sıfatlarımıza bir de “İskit ısmarlama terzisi” ni eklemiş olduk.
Yağmalanan bu mezar odasının kararmış ve çürümüş kütüklerinden ne olacak demeyin. Bu resim ve mezar odasındaki frizdeki süvariler Pazırık kültürüne ait gibi duruyor. Altay dağlarında benzerlerine rastlayabileceğiniz keçe örnekleri M.Ö. V. Yüzyıl da Anadolu içlerinde Lidya da bu insanların ne aradığı sorusunu ve araştırmalarını da beraberinde getirecek. “Grakov görseydi bu firizi hoplardı yerinden” demiştim hocamıza.. Donyetsk Üniversitesinden Prof Yevgelevski dizginlerin Eski Türk dizginlerine benzediğini söyledi. Tabii bunlar sathi bilgiler. Ben bu frizlerden çok güzel neticeler çıkacağını düşünüyorum ve bu işi kısmet olursa araştıracağım. Bazılarının yaptığı gibi yaşlı bir Çinlinin veya afyonlunun şahadetine güvenip adamları Türk falan yapacak değiliz. ( Adamın biri çıkmış yaşlı bir Çinlinin “ Burası Oğuz Kağanın mezarı” diye taşların üzerindeki bir mevtanın cesedini gösteriyor ve tvlerde program yaptırıyorlar. Koptum resmen. Yahu yaşlı Çinli kaç yaşında ki Oğuz kağanı bilecek. Onun kim olduğunu biz bile bilmiyoruz. Mete han olabileceğini düşünenler var ki bu da kabaca 2300 sene öncesi demek.Hadi çinli olsun 120 yaşında ki o yaşta karısını bile tanıyamaz. Çinlinin Oğuz Kağanı bilebilmesi için türkoloji profosörü olması lazım, çünkü onlar Oğuz Kağan'a Modun diyorlar. Üstelik bizimki Çince bilmiyor. Yani Çinli öyle söylese bile anlama şansı yok. O da bir tarafa yahu arkadaş koskoca Hun imparatorluğunun halkı, yabgusunu cıscıbıldak taşların üzerine mi atar? Bu mantıkla yaşlı bir Afyonluya şahitlik ettirip Bunun İşguzaların yabgusu “ispak” olduğunu iddia edebiliriz. İşkuzaların da gene yaşlı Afyonlu emiceye dayanarak indo-irani değil Türk olduğunu ispatlarız. “Ne deyounz len , gedin ordan ne İranı, adam Türkoglu Türktür benim dedemin büyük babasi öyle dediydi. O da öncekilerden duymuş hatta adam o kadar Türkmüş ki en fazla kuru fasulye pilav severmiş yanında bir ayrann ile bi baş suvan ohhhhh!!!!!.” falan der. Al sana kapı gibi delil. ( Şaka yapıyoruz gerçi ama Olcas Süleymanov onların Türk olduğunu düşünüyor ben de ikna oldum) Neyse fazla cıvımayalım. konu ile ilgili literatür tarandıktan ortaya ne çıkar bilemem. Yevgelevski hoca da söz verdi yardım etmeye. Ona da ilginç geldi Afyon’da Pazırık kültürüne ait savaşçıların olması. Zaten Altay dağlarında en son yapılan kazılara göre Pazırık kültürüne ait olan ama İskit olmayan kazılar kafaları karıştırmıştı. Şimdi başlarına bir de afyon Tatarlı çıktı. Bakalım ne yorumlarda bulunacaklar. Yorun bizi ağalar.
Adnan Mehel, Temmuz 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder