23 Nisan 2013 Salı
OKÇU NARASI
Ne bağırıyoruz be!!!!!
Bilenler bilir ok atarken önce bir “gaza niyetine!!!!” diye komut verir , ondan sonra alnımızdan damarlarımız fırlayıncaya, gırtlağımızın elverdiği ölçüde yüksek sesle Allahın adını haykırarak okumuzu atarız.
-“Ya Hak!”
Bazı arkadaşlarımız veya bilmeyenler “niye bağırıyorsunuz?” diye soruyorlar. “Sessiz sessiz ok atmak varken niye yırtınıyorsunuz?” “Yok, böyle bir şey, nereden uyduruyorsunuz” diyenler de var . Hatta ilk bakışta mantıklı gibi görülen gerekçeler de buluyorlar. Öyle ya bağırırken konsantrasyon bozulabilir, el titreyebilir, dikkat dağılabilir, düşman ürkebilir, Pusuda böyle bağırılmaz vs. vs. vs.
Türk okçuluğunun en çelebi öğreticisi Ali Kılıç ile birlikte şu ana kadar yüzlerce öğrenciye okçuluk eğitimi verdik. Katıldığımız organizasyonlara küçük bir ordu görünümünde gidiyoruz. Türkiyenin en kalabalık okçuluk gurubu olduğumuzu söyleyebiliriz. Dünyada da sayılı guruplardan olduğumuzun farkındayız. Neyse reklamı kesip neden Ya Hak! diye bağırarak ok attığımızı açıklamaya çalışalım: İlk söz elbette rahmetli Ünsal Yücel Hocamızın:
"Harp okçuluğu yanında, bir savaş hazırlığı sayılarak spor okçuluğuna da aynı kutsal önemim tanındığını görürüz. Nitekim gerek menzil gerek koşu atışlarında oklar hep " Ya Hak!" ünlemi ile "gaza niyetine" atılırdı. Savaş okçuluğu terk edildikten sonra, spor okçuluğunun öncelikle manevi bir disiplin sayılıp, yüz yıllar boyu sürdürül mesinde bu dini inanç önemli rol oynar. Yine bu inanca dayanılarak okmeydanlarına, cennetten bir köşe diye bakılmış, sınırına tecavüz edilmesine sarhoş abdestsiz ve pabuçla girilmesine izin verilmemiş, yetkili kişisine Şeyh denilmiş, cihat, yağmur ve afet dualarında hep bu meydanlarda toplanılmıştır." Türk Okçuluğu, Ünsal Yücel, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 1999 s 29-30
-Ya Hak!
Bu kadar net bilgiden sonra daha fazla açıklama yapmaya gerek olmadığının farkındayız amma devam edelim. Bakalım başka hangi sebepler var. Kavsnameye kısa bir göz atmakta fayda var ;
“heman bir eyüce yay üstad işi eyüce oklar alup gaza niyetine meydane varub nişane ok atasın...”
Kavsname , Mustafa Kani , s.42
“Puta yayı boyları on buçuk tutamdan on bir tutama varınca okları uydurup meydana vara niyyetü’l-gaza diyüp ka’ide üzre putaya ok atup sevab tahsil idesin..... Kavsname s.59. Kavsnamedeki bu kayıtlardan ve Ünsal hocanına beyanından sadece menzil değil puta atışlarında da gaza niyetiyle yapıldığı sonucunu rahatlıkla çıkartabilriz.
“ havacılar arasında üstadlardan gayet bir havacı dostun gerekdür ki sen ok atup Ya Allah çağırdığun zaman ok nereye düşer mukayyed olup ve atduğun okun havasın bulup hava eyleye ...” Kavsname s. 81
Osmanlıca terimleri anlamakta sıkıntı olabilir. Buyrun daha öztürkçe olan kitaplardan alıntılar ;
“Havacılar tülbentlerini havaya atınca ok atmaya başlanır ve oklar havacıların üstüne doğru atılır. Oku atan, atınca "Ya Hak" veya ok meşk oku ise "vardı" diye ünleyince havacılar namazda rüku haline benzer vaziyet alırlar” Telhis-i Resailat-ı Rumat, Mustafa Kani bey, İstanbul Fetih Cemiyeti, , İstanbul 2010.s.151 Aynı olay Süleyman Kani İrtem tarafından da anlatılır ;
“Tirendazlar ayak yerinde, havacılar hava yerinde toplanıp yaylar kurularak " küşad" a başlanmadan evvel tirendazlardan biri
-Hava eyle!
Diye bağırır, havacılar da ellerinde bulunup ucuna taş bağlanmış olan tülbentlerini havaya atarlardı. Bunu müteakip ok " küşadına" iptidar olunarak havacıların üstüne doğru atılırdı.
Tirendaz okuna küşad verip;
-Ya hak!
ve yahut meşk oku ise ;
-Vardı!
nidasını eder, havacı da rükua varır gibi vaziyette sağ elini sağ dizine dayar, kulağını yere doğru tutar, okun konmasını veya geçerse sesini dinler, konunca işaret eder.”
Türk Kemankeşleri, Süleyman Kani İrtem , Ülkü basımevi ,İstanbul, 1939 s.32-33
Ok atıcılığında hava sebebiyle veya yanlışlıkla yolundan dışarı olan ok şast tarafına atılır ise,”ya hak “ sözünden sonra “şasta bak “, kabza tarafına atılır ise “kabzaya bak” diye bağırılır. Telhis-i Resailat-ı Rumat. S. 153.
“Tirendaz oku (şest)ile çekerken kalbinden Allahı yadeder ve "küşaddan" sonra ;
-Ya Hak!
Yahud;
-Allahüekber!
diye Allah’dan medet talebeylerdi.” Türk Kemankeşleri, Süleyman Kani İrtem s. 41 Ya Hak kelimesinin sonundaki ünlemin ne manaya geldiğini söylemeye gerek yok herhalde .
-Ya Hak!
Aslında bu tür naraları gösteri amaçlı ve menzil atışlarında yaptığımızı belirtmekte fayda var. İnsanlara eski kemankeşlerin, savaşçıların nasıl nara attıklarını göstermek hem izleyicileri heyecanlandıran hem de atıcıları motive eden bir durumdur. Defalarca yaptığımız gösterilerde insanların ve atıcıların bu durumdan çok memnun olduklarını gözlemleme imkânımız oldu. Bir savaşçı müfrezeyi canlandırdığımıza göre savaşta bağırıldığı gibi bağırmaktan daha normal ne olabilir. Uzakdoğu menşe’li havada uçuşan keratacıların hayt huytlarından veya mart kedisi gibi acaip sesler çıkarmalarından baygınlık gelmişken atalarımızın savaşta bağırdığı gibi nara atıp efelenmek niye yanlış olsun? İlla bizim de Uzakdoğulular gibi hayt huyt mu yapmamız lazım? Kaynaklar da savaşta nara atılması ile ilgili bir iki alıntı yapmakta fayda var. Acaba selçuklular savaşta nasıl bağırıyordu? ;
“ imparator.... Manuel Angelos’un emrine Doğu birliklerinden en seçmelerini vermiş ....Kharaks’da bulunan Türkler üzerine göndermişti....Fakat herhangi bir yararlık gösteremediği gibi, böyle güçlü bir ordudan beklenecek hiçbir şey de yapamadı. Aksine, otlaklardaki sürüleri yağmalamayı ve birkaç Türk çobanını esir etmeyi yeterli bir kahramanlık sayarak korku içinde ormandan ayrıldı. Çünkü gecenin birinde arkasında Türkler belirmiş ve nara atmışlardı. Bunun üzerine üstüne yürüyen düşmanların sayısının belirlenmesini bile beklemedi; ordusunu savaş düzenine sokmadı; aksine, atını, elleri, ayakları ve okşayıcı sözlerle dörtnala kaldırarak oradan uzaklaştı. ...Başkomutanın hiç iz bırakmadan kayboluşu orduda karışıklık doğurdu. Düzen tamamıyla bozuldu ve herkes kaçmaya başladı. Ganimet olarak kazanılmış olan hayvanlar ile esirler arkada bırakıldı. Bizanslılar, eğer Manuel Kantakuzenos kılıcını çekip karşılarına çıkmamış ve kılıcının tersiyle kaçanların sırtına vurmamış olsaydı, herhalde birbirlerine düşecek ve kendi aralarında döğüşmeye başlayacaklardı. Çünkü daha henüz geceydi, gün ışımamıştı. Kantakuzenos : “ Durun! Nereye kaçıyorsunuz, kimsenin saldırdığı yok!” diye bağırmıştı. Böylece askerler yavaş yavaş kendilerine geldiler ve öyle düşüncesizce, akıllarını yitirmişçesine, üzerinde bulundukları tepeden aşağıya doğru koşmaktan vazgeçtiler. Historia , Niketas Khoniates ,çev. Prof. Dr. Fikret Işıltan , Türk Tarih kurumu Ankara 1995 s.135,136. Demekki nara savaşta baya iş görüyormuş. : )))
Muharrem Kesik de eserinde yaptığı alıntılarla Türkiye Selçuklu ordusunun naralarının düşmana büyük korku verdiğini söylemekte ve bu naranın da “Allahüekber” olduğunu bildirmektedir. At Üstünde Selçuklular, Muharrem Kesik, Timaş yayınları, İstanbul 2011 s.140-1451.
Ok atarken Hz. Ali’nin Ya Hak yerine Allahüekber diye nara attığı belirtmekte fayda görüyoruz. Süleyman Kani İrtemden alıntıladığımız şekilde zaman zaman Okçuların da bu şekilde nara attığını gördük.
Bir Başka veasıl önemli sebebimiz de Necmeddin Okyay Üstadın bu şekilde atmasıdır. Elbette merhumu sağlığında iken görme şansımız olmadı ancak Müteaddit defalar Prof. Dr. Uğur Derman hocamızın konferanslarında bu soruyu kendisine yönelttik. Prof. Uğur Derman hocamız bize Necmeddin üstadın nasıl atış yaptığını ve atış yaparken nasıl nara attığını aynen attığımız şekilde tarif etti. Hatta defalarca Ya kısmının uzatılması Hak kısmının kısa tutulması gerekmez mi hocam? diye sorduk ve tam bir İstanbul beyefendisi olarak sıkılmadan defalarca aynı cevabı verdi. Necmeddin Okyay üstadımız Seyfeddin efendiden ok dersleri almış birisi olarak Ya hak narasının nasıl atılması gerektiğini bilen birinsandır .Kendisine yetişememiş olsak da Allah uzun ömürler versin Uğur Derman Hocamız sağ ve merak edenler kendisine sorup nasıl atış yapıldığını öğrenebilirler. Okçulukla ilgili birkaç hatıra kırıntısını da üstaddan dinlemekte fayda var.
-Ya Hak!
Bursalı Şüca’nın Yıldız menzili bozması şu şekilde anlatılır. Şüca o gece bir rüya görmüştür ve daha meydana gelmeden “vallahi de billahi de bu gün o Yıldız menzilini ben aşırı atacağım ve ondan sonra da elime ok ve yay almayacağım..” dedi.
“ Üçüncü oku atma sırası İskender’e gelince , meydanı dolduran yüksek bir sesle Ya Hakk diye bağırıp atışını yaptı ve Şücayı geçti, ama o da Havan-delen Solak Bali’nin taşından aşırı atamadı... Devamında Şüca gördüğü rüyanın tesiri ile Yaradan’a sığınıp atışını yapar ve neticeyi beklemeden yayını yasar. Ve menzil Şüca’ nın olur. Osmanlı Devletinde Spor, Atıf Kahra man, Kültür bakanlığı 1995 Ankara s.270
Bursalı Şücanın bu menzilin bozmak için Tozkoparan İskender 10 sene çalışmak zorunda kalır. Süleyman Kani İrtem bu olayı şöyle anlatıyor;
“Tozkoparanın ilk attığı ok Deve Kemal menziline vardı. Havacılar tülbent ettiler. Öteki pehlivanlarda attıktan sonra nöbet tekrar Tozkoparana gelince yaycısı İçkoz ahmed
- şast canibine at!
diyerek yüz yirmi beş dirhemlik yayını eline verdi. Pehlivan okunu attığı anda öyle bir bağırdı ki bütün meydan erleri şevka geldiler. Türk Kemankeşleri, s.63
Bu önemli olay bir okçuluk irsalesine atfen Atıf Kahraman tarafından daha detaylı verilir:
”... Meydanda yaşlı üstatlardan izin ister. Onlar da;
“Gaza niyetine atmana izin verdik. Allah yardımcın olup koluna kuvvet versin.” Diyerek izin verince İskender.
“Bismillah deyip Ya Hak” sedasıyla okunu attı.
Ok Benli Karagöz ile Deve Kemalin taşları arasına düşüp, havacılar “ beş dülbend ile çuka attılar”
İskender’den sonra diğer atıcı pehlivanlar da atış yaptılar ise de , hiç birisi İskender’in okunu geçe medi( basılmadı)
İkinci oku atma sırası (növbet) yine İskender gelince, yaycısı üstad İçkoz Ahmet ağa, yayı yoklayıp eline verirken;
“Allahını seviyorsan sağ tarafa ( şast) doğru at.” diye uyarıda bulundu.
İskender İçkoz Ahmet Ağanın dediği gibi sağ tarafa doğru okunu attı. “Ya Hakk” diye bağırıp öyle sıçradı ki; o gün giyinmiş olduğu ak kaftanın etekleri , rüzgarın da etikisiyle kendi boyunca havaya kalkıp, ok altında duranlara alay bayrağı gibi göründü. ( risale . yk.25.b.) Atıf kahraman s. 274
-Ya Hak!
Bu kadar delilden sonra hala ikna olmayanlara söyleyecek birşeyimiz yok. Ama açıkça görüldüğü gibi aslıda biz yeteri kadar bağırmıyormuşuz .Haydi, bakalım kaftanımızın etekleri tepemize çıkana kadar nara atmaya devam. O pehlivanların rekorlarını kıramayız belki ama hiç olmazsa yaptıklarını taklit edelim. Biz böyle atmaktan memnunuz. Güzel bir İnsanın kitabından alıntıyla başladığımız yazıyı Şeyh Galibin güzel bir beytiyle bitirelim . Ne demiş şair ?
“Ne heva vü ne keman, ve ne kemankeş ancak
Erdirir menziline tiri nidayı ya Hak”
-Ya Hak!
KAYNAKÇA..
• Telhisi Resailatı Rumat, Mustafa Kani Bey, istanbul fetih cemiyeti , istanbul 2010.
• Türk Okçuluğu, Ünsal Yücel, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara 1999 s 29-30
• Osmanlı devletinde spor Atıf Kahraman, Kültür bakanlığı 1995 Ankara s.270
• Kavsname, Kemankeş Mustafa Efendi , transkribe eden Dr.Hanifi Vural,taşhan kitap tokat , 2010
• At Üstünde Selçuklular. Muharrem Kesik, Timaş yayınları, İstanbul 2011 s.140-1451.
• Historia , Niketas Khoniates ,çev. Prof. Dr. Fikret Işıltan , Türk Tarih kurumu Ankara 1995 s.135,136.
• Türk Kemankeşleri, Süleyman Kani İrtem , ülkü basımevi ,İstanbul, 1939
ADNAN MEHEL, NİSAN 2013
Etiketler:
Adnan Mehel,
Okçu Narası,
Okçular niye bağırır,
Talimhane,
Ya Hak,
Ya Hak nidası.
21 Kasım 2012 Çarşamba
Kurgan Yapımı (Heredotun tarfine göre)Resim, Tarih ve Doğa Tarihi Müzesi'nde(Kiev)
ÇİN’DEKİ PİRAMİTLER EFSANESİ
Çin de bulunan Türk Piramitleri konusu uzun zamandır insanımızın zihinlerini meşgul etmektedir. Kaynak olarak da genelde Haluk Tarcan gösterilmektedir. Türkler tarafın dan, Mısır Piramidinden 2000 sene önce ve ondan daha yüksek (300 m.) piramitlerin in şa edildiği, ancak bu piramitlerin saklandığı, bu alana bırakın turisti insanın bile girmesine izin verilmediği ileri sürülmektedir. II. Dünya savaşı esnasında Amerikalı bir pilotun (James Gaussman 1945 yılında) büyük beyaz piramidin resmini çekebildi ği, Alman bilim adamı Hartwig Hausdof ‘a 1994 yılında bir araştırma yapılmasına izin verildiği, Housdof’un da bir kaç fotoğraf dışında kimseye fotoğrafları göstermediği iddia edilmektedir.
Rusça sitelerde ve forumlar da da Çin’ deki piramitler, özellikle de beyaz piramit tartışılmakta, bölgeye girişin yasak olduğu, Çin yetkililerinin piramitlerin üzerine ağaç dikerek sakladığı konuları konuşulmaktadır. Bölgeye girişin yasak olma sı da ufolar ve gökcisimleri ile açıklanmaya çalışılmaktadır. İngilizce forumlarda da benzer bilgiler bulunmaktadır. Google Earth programında buradaki piramitleri gör mek mümkündür. Anlatılan gibi irili ufaklı onlarca piramidin bulunduğu piramitler vadisi Xi’an (Şian okunur) şehrinin 30-40 km kadar kuzeyinde bulunmaktadır. Araştır maya kaynak olarak gösterilen Haluk Tarcan’ın kitabından başlamakta fayda var;
Haluk Tarcan’ın eserinin 130. sahifesinde piramitlerin M.Ö. 3000’ lerde öntürkler tarafından yapılmış olabileceği bildirilmektedir.(1)
Alman bilim adamı diye lanse edilen Hartwig Hausdof ‘un bir bilim adamı değil tur düzenleyicisi olduğu bilgisine İngilizce sitelerden ulaşma imkânı var. Burada bir abartı söz konusu.
Bu alana kimsenin sokulmadığı hususunun da abartılı bir değerlendirme olduğunu belirtelim. En azından 1990 yılından sonrası için. Okçuluk araştırmalarım esnasında Novosibirsk Üniversitesinden Prof. Hudyakov’un bu alana Unesco tarafından 1990 yıllarda düzenlenen bir araştırma gezisine katıldığını Kumandan Qo Tsubin mezarında bulunan “Hunluyu Çiğneyen Çin atı” üzerine yazdığı bir makalesi dolayısı ile öğrenmiştim. Makale içersinde bu heykel üzerinde araştırmaların 1936 yılında yapıldığı ve yayınlandığı da bildirilmektedir.(2)
Orta Asya ve eski Türk tarihi konusunda ciddi ve genel kabul görmüş tarih kitapla rında Çin’de piramitlerin olduğuna dair bir bilgi bulmak mümkün değildir. Konunun şu ana kadar aydınlığa kavuşturulamamasının sebebi de bu olmalı. Ancak piramide benzer bir yapı olabileceğini düşündüğümüz kurgan(tümülüs)la ilgili bazı bilgiler bulmak mümkün. Önce bilmeyenler için Kurganın ne olduğu açıklamaya çalışalım;
Kurgan kısaca ölü odasının üzerine toprak yığılarak yapılan tepecik demektir. Dili mizdeki karşılığı “tümülüs” tür. Kurgan kelimesi aslında Türkçe bir kelimedir. M.Ö. III binlerde Asya steplerinde ortaya çıkan bu defin şekli Orta Asya başta olmak üze re Avrasya kıtasında yaygındır. Afonesova Kültürü ile irtibatlandıranlar olduğu gibi Hazar denizi ile Karadeniz arasındaki steplerde oluşan Yama Kültürüne bağlayan bilim adamları da var. Kesin olan, bir bozkır kültürü olduğudur. İskitlerde ve Kimmerler de de bulunan bu kültür ağırlıklı olarak Türkî halklar tarafından kullanılmıştır. İskandinavlarda ve Ruslarda da bulunmaktadır.
Oktay Belli’nin kitabında kurgan hakkında şu bilgiler bulunmaktadır;
“Eserini 10. Yüzyılın ortalarına doğru yazdığı anlaşılan Arap tarihçi Ebu Zeyd El-Belhi, Türk dilinde mezara tepe denildiğini belirtmektedir.”(3)
Aynı kitabın 17. Sahifesinde E.Chavannes’den alıntıyla Hiong-nu(Hun)'larda Asena Şö-ül öldüğünde kendisine yapılan kurganın Kaşgar’daki dağ kadar görkemli olduğu, İbn-i Fadlan’dan alıntıyla Oğuzlarda da bu şekilde kurganların yapıldığı bilgileri yer almaktadır. Aynı eserde bu kurganların bazen piramide benzer şekilde yapıldığı bilgisine ulaşmak ta mümkün;
“ 1253 yılında Fransa Kralı tarafından Orta Asya Karakurum’daki Moğol ordusuna gönderilen bir heyette bulunan rahip Guillaume de Rubrouck da şunları anlatmaktadır.; “… Kumanlar mezarlarının üzerine büyük bir kurgan yaparlar.. Eğer ölen kişi zengin ise onun mezarı üstündeki kurgana piramit biçimli bir şekil verirler.” Belli.s.18
Piramitlerin bulunduğu alan Çin’de kurulan devletlerin kadim başkenti Ch’ang-an dır. Liu Mau Tsei nin kitabında sayfa 203 de piramitlerin bulunduğu alanda defnedilen Bir Türk Tigin’i (prens) ile ilgili malumat bulunmaktadır. (A-şi-na) Sse-mo Hie-li (Kağan’ın) sülalesindendi. Çin imparatoru ile birlikte Liao-Tung’a düzenlenen seferde bir okla yaralanır. İmparator bizzat kanını emse de kısa bir süre sonra başkentte ölür. Devamını s.207 den takip ediyoruz
“ Çao-Ling’in mezarının yanına gömüldü ve mezar Po-tao Dağı’nın şekli örnek alınarak inşa edildi.” (4) . Bu bilgiye göre piramit lerin bulunduğu alanda bir Türk Tigin (prens)’in bulunduğunu söyleyebiliriz
Piramitlerin Türklerle bir ilgisi var mı?
Yaptığımız alıntılarla aradığımız şeyin ne olabileceği konusu biraz aydınlatılmış oldu. Ancak bunlar daha yakın tarihe ait bilgiler. Çin’deki Piramitlerin yapıldığı tarih daha eski, o nedenle bu dönemi araştıran diğer kaynaklardaki bilgilerle konuyu biraz daha açmakta fayda var:
Eberhard’da bu konu ile ilgili olarak Chou sülalesi başlığı altında (M.Ö. 1050- M.Ö.247) aşağıdaki bilgiler bulunmaktadır.
“Gerçi Chou’lar kültürlerinin malı olan çuha ve yünlü kumaşları beraberlerin de getirmişlerdir, fakat elbiseler yine değişmemiş olacaktır. Esaslı olarak yalnız mezarların şekilleri değişmektedir; Shang devrin de toprak altında ev şeklinde mezarlar yap mışlardır; şimdi ise, büyük bozkır sakinle rinin tercih ettikleri gibi, büyük Tümülüs-mezarlar yapıyorlardı.” (5)
“Chou hükümdarlarının mezarları ise, Orta Asya’dakilerin şekillerine çok ben zeyen büyük tepeler halinde idi.” Eberhard s. 69
Aslında kurgan kültürü Gök tanrı inancı ile ilintilidir. Gök tanrı inancı Choulardan önceki kültür olan Shang döneminde Çin’de görülmeye başlamışken kurgan kültürü Choularla birlikte gelmiştir. Chou’ların kimliği konusunda Eberhard şu açıklamayı getirmektedir;
“Bugünkü bilgimize nazaran Chou’lar aslen bir Türk kabilesi idi; ufak olan devletleri, bilhassa Türklerle Tibetliler’den müteşekkil idi.” demektedir. Eberhard.s.33
Chou’ların Türk asıllı oldukları bilgisi Zeki Velidi Togan’ın kitabında da bulunmak tadır.(6) Ancak bu bilgilere bakarak Chou devletini oluşturan halkın tamamının Türk olduğu sonucuna varamayız. Aralarında Tibetliler olduğu gibi asıl teba Çinlilerden oluşmuş olmalıdır. Çünkü Çin o tarihlerde de çok büyük bir nüfusa sahipti. Ama Chou devletini kuranların ağırlıklı olarak Türk olduklarını söyleyebiliriz. Ayrıca bu Chou devleti Çin’in kuzeyinde kurulan bir devlettir. O tarihte Çin’de başka devlet ler de vardı.
Kurgan Kültürü Chou’larla birlikte M.Ö 1050 yılından sonra Kuzey Çin’de görülmeyebaşlamıştır. Bu arada Xi’an şehrinin bulunduğu Shensi(Shaanxi de okunur) eyaletinin, Gansu eyaleti ile birlikte kuzey Çin’deki kadim Türk yerleşkelerinden birisi olduğunu hatırlatmakta fayda var. M.Ö III. binyılın ortalarından itibaren bu bölgede görüldüğünü söylediği Proto-Türk kültürü hakkında Eberhard’da şu bilgiler bulunmaktadır. “ Çin kaynaklarından öğrenildiğine göre, bu kültürün merkezi bugünkü Shensi ve Kansu eyaletleridir.” Eberhard s.17
Eberhard bu bölgenin gelişim düzeyi ile ilgili bir kıyaslama da yapmaktadır; “ ..tarihi raporlara göre, Mançurya’da ve Doğu Moğolistan’da henüz taş aletler bulunurken, Batı Moğolistan’da ve Kuzey Çin’de maden biliniyor ve kullanılıyordu.Fakat şimdiye kadar Batı ve Güney Çin’de Kabataş devrine ait aletlerin bulunmamış olması mühimdir. Herhalde bu bölgelerde taş kültürü yerine bir tahta yahut daha doğrusu bugün bile Hindiçini’nin iptidai kabilelerinde bulunan Bambu kültürünün mevcut olduğunu kabul etmek icap edecektir.” Eberhard s.14
Xi’an (Şian) şehri, yani inceleme konusu olan piramitlerin bulunduğu alan Shensi eyaletinin güney kısmındadır. Xi’an şehri ile ilgili araştırmaya başlamadan önce Çin’de bu alandan başka yerde kurgan olup olmadığı hususunu araştırmakta fayda olduğu kanaatin deyiz. Pekin yakınlarında Ming hanedanı mezarları bulunmaktadır. Buradaki mezarlara bir göz attığımızda kurgan şeklinde değil mozole olarak yapıldı ğını müşahede etmekteyiz. Başka yerde böyle bir gelenek yoktur da denilebilir, sonra ki dönemlerde bu defin şekli terk edilmiş de olabilir. Elimizde başka araştırma imkâ nı olmadığı için maalesef bu yüzeysel araştırma ile yetinmek zorunda kalıyoruz.
Fransız arkeolog Corinne Debaine- Francfort’a ait arkeoloji kitapçığı nın 16. ve 20. sahifelerinde, Şair Viktor Segalen’in Tarihçi Chavannes’in keşfettiği eserleri ararken ünlülerin tümülüslerinden bir tanesinin yerini tespit ettiği bilgisi yer almaktadır. Segalen’in keşfettiği şey, tümülüsün hemen yanında bir Çin atının Hunluyu çiğnerken betimlendiği heykel ile birlikte, M.Ö.117 de ölmüş ve Hunlulara karşı başarılı savaşları ile tanınan komutan Huo Qubing’in kurganıdır.(7)
Gene aynı kitapçığın 132, 134 ve 135. sayfalarında kurganlar ile ilgili bilgi mevcuttur. 135. sayfada Sima Qian’in notlarından E. Chavannes çevirisini şöyle bitirmektedir. “ (Mezar) dağ gibi görünsün diye otlar ve ağaçlar dikildi.” Görüldüğü gibi üzerine ağaç dikerek saklama diye bir olay da söz konusu değil. Zaten koca bir tepenin ağaçla saklanabileceğini düşünmek abesle iştigaldir. Bu alıntılar Xi’an şehri yakınında bulunan kurganlar yani araştırma konusu piramitlerle ilgili. Buradaki kurganların oluşumunda Türklerin bir katkısı olmuş olabilir mi?;
Francford’un kitabının 134. Sahifesinde ünlü Ch’in ( Qin de okunur) imparatoru Shi Huangdi hakkında Han hanedanının ünlü tarihçisi Sima Qian’ dan ilginç bir alıntı var. “ Çin kralı burnu çıkık, gözleri iri, göğsü yırtıcı kuşların göğsüne benzeyen bir adamdır; sesi çakal sesidir…” Olumsuz ifadeler devam edip gidiyor. Bir Çin tarihçisinin Çin’in ilk imparatoru sayılan birisi hakkında neden böyle olumsuz ifadeler kullandığının cevabını Eberhard’da buluyoruz.
“..çünkü 221 de bütün geri kalan sülaleler bertaraf edilerek Ch’in( Qin) yalnız başına bütün Çin’e hakim olmuştu” Çin’de gerçek manada ilk imparatorluğun Qin’ler tarafından kurulmuş olduğunu söyleyebiliriz.
“Başlangıçtan beri ahalinin ekserisinin saf Çinli olmadığına, Türkler ve Tibetli’lerle çok karışmış olduğuna şüphe yoktur. Saf Çinliler bu devletten daima yarı “barbar devleti” diye bahsederler.” Eberhard s.75
“221’den itibaren bütün Çin’e hakim olan Shih-huang-ti hakkında hükümler muhteliftir: Resmi Çin tarihi onu tanımaz.” Eberhard s.79
Sima Qian’in tavrı şimdi daha net anlaşılabilmektedir. Barbar diye tanımladıkları halkların yönetimindeki bu devlete karşı ciddi bir önyargı içindedirler, hatta resmi tarihçe bu ilk imparator kabullenilememektedir. Frankfort da Çin’in belirgin bir biçim de geçmişin çeşitliliğinden korktuğunun altını çizmektedir.1949-1990 yılları arasında Çin’deki hiçbir arkeolojik alana yabancı arkeologların sokulmadığını söylemektedir. Devamında; “Ama 1950’li yılların Çin’i, geçmişin çeşitliliğinden korkmakta, bu geçmişe özgü bazı kültürel akrabalıkların üstünü örtmekte çabuk davranmaktadır.”demektedir Francford s.34
Qin imparatorluğunun, Çin medeniyetine ve tarihine ne gibi katkılarda bulunmuş olabi leceğini de araştırmamızda fayda bulunmaktadır.
“Çin seddinin ilk bölümleri, yani sıkıştırılmış topraktan basit surlar o dönemde yapı lır… Görkemli bir başkent isteyen ilk imparator Shaanxi’de, bugünkü Xi’an’ın yakınındaki Xianyang’a yerleştirmiştir.
Sima Qian’e göre imparator burada birçok konut ve harika saraylar inşa ettirdi. Me zarı gibi bu yapılar da ne yazık ki imparatorun ölümünden kısa bir süre sonra, geçici hane dan yıkılırken yakılıp yıkıldı. ”Francford s.90
Anlaşılan piramitlerin bulunduğu vadide ilk başkent Shih-huang-ti tarafından kurulmuş. Buradaki kurganlarda ancak M.Ö. 221 den itibaren yapılmaya başlanmış olabilir. Çin seddinin inşasına Qin’ler tarafından başlanması da ilginç. Kendileri de bozkırlı olmalarına rağmen başarılarını ve zenginliklerini koruma altına alma ihtiyacı duymuş olmalılar. Çok kısa ömürlü olan bu imparatorluk Sima Qian’ın bildi ğinden çok daha fazla eserler bırakmıştı. Ama onlar yerin altındaydılar ve Sima Qian’ın onları görme şansı elbette yoktu. Bu nedenle onlardan tek satır bile bahsetmemişti.
İmparatorunun bıraktığı eserler tamamen tahrip edilmiş olduğundan kurganında da başlangıçta ciddi bir kazı yapılmamıştı. Ama 1974 yılında tesadüfen açılan bir kuyu nedeniyle ünlü terra cotta askerlerinin bulunduğu galeriye ulaşılmıştır. Toplam olarak 6000 pişmiş top raktan asker heykeli bu galerilerden çıkartılır. Alan müze haline getirilir ve dünyanın dört bir tarafında gelen ziyaretçileri ile Çinin tanıtımında en büyük katkıya sahip mekânlardan birisi olur. İnsanın bile girmesi yasak denilen mekânları her gün binlerce turist ziyaret etmektedir. İlginç olan Çin başlangıçta burun kıvırdığı Qin devletinin eserlerini bugün gururla sergilemek tedir.
Beyaz piramit efsanesi
Qin imparatoru Shih-huang-ti, bütün Çini birleştirerek çok büyük bir ekonomik güce kavuşmuştu. Ancak iktidarından on yıl sonra ölüm onu yakalamıştı. Yeraltındaki galerilerinde savaş arabaları ile birlikte 6000 pişmiş topraktan heykelin bulunduğu kurgan oldukça büyük inşa edilmiş olmalıydı.
“ kürek mahkûmu 700.000.’i aşkın insan, imparator tahta çıkar çıkmaz inşasına başlanan mozolesinin yapımında çalıştırıldı. ” Frankford. s.93
Rakamların oldukça abartılı olması kadim Çin tarihçiliğinde neredeyse bir gelenektir. Bunu sayılamayacak kadar çok insan şeklinde anlamakta fayda var. Yoksa ne kadar büyük olursa olsun bir tepe üzerinde 700.000. kişi çalışması mümkün değildir.
“ Höyük iyice görülebilmektedir. İmparatorun isteği doğrultusunda, Mısırın en büyük piramidini hacim açısından geride bıra kan bir dağa benzemektedir”. Frankford. s.94.
Yazıda tarif edildiği kadarı ile Qin imparatorunun kurganı (höyük) beyaz piramidin tanımına çok benzemektedir. Ancak yukarıda zikredildiği gibi ilk imparator tarafından yapılan eserlerin tamamı yıkılmış olduğu için kurganının da günümüze ilk yapıldığı şekliyle kalmamış olması muhtemeldir. Alanda başka büyük piramitler de vardır. Çünkü kurgan geleneği M.Ö. 206 yılında kurulan Han hanedanı tarafından da devam ettirilmiştir. Hanlar Mete han ile savaşan Çin hanedanı idi. Beyaz piramit konusunda da tam bir netlik olmamakla beraber Qin imparatorununkinin dışında iki ayrı piramit üzerinde dikkatler yoğunlaşmaktadır. Bir tanesi Çinlilerin beyanına göre İmparatoriçe Wu’nun piramidi. Piramitten çok dağa benzeyen bu kurganın aslında bir dağ olduğu, daha sonra çukur yerlerine toprak doldurularak dış görünüşünün piramide benzetildiği, zamanla bu killerin aşınması ile bugünkü görünümüne kavuştuğu ve yabancılar tarafından anlaşılamadığı söylenilmektedir. İkinci görüş de mevcut piramitler içerisinde en geniş alana yayılmış bulunan Çinlilerin isimlendirmesiyle Mao Ling piramididir. Bir ölçüde efsane haline gelmiş bulunan beyaz piramit Shi- huangdi nin, İmparatoriçe Wu’ nun veya Mao Ling’in piramidi olabilir. Mao ling piramidi’nin geniş alana yayılmış olması yüksek olması manasına gelmez. Shi huangdi nin kurganının da ölümünden hemen sonra tahrip edilmesi nedeniyle yapıldığı zamanki heybetini muhafaza edememiş olduğunu düşünmekteyiz. Amerikalı pilotun ikinci dünya savaşı yıl larında fotoğrafladığı piramide benzer nesnenin yani beyaz piramidin, İmparatoriçe Wu’nun piramidi olduğu kanaatini taşımaktayız. Bazı kısımları aşınmakla artık piramide benzemese de buradaki en yüksek piramit imparatoriçe Wu’nun piramidir. Zaten Amerikalı pilotun çektiği fotoğrafta da aşınma izleri rahatlıkla görülebilmektedir.
Özetle söylersek Öntürkler tarafından Çin’de inşa edildiği ve şu ana kadar saklandığı iddia edilen piramitler, kayadan yapılmış olmayıp yeraltında gömülü mezar odasının üzerini örten yığma topraktan ibaret tümülüslerdir. Kadim başkentte oturan lar aristokrat oldukları için kendi kurganlarını piramide benzer şekilde inşa ettir mişlerdir. Kuzey Çin’deki ilk Türk devleti olan Chuou'lar tarafından Çin’e getiril miş, hâkim sınıfı Türkler ve Tibetliler olan Qin imparatorluğu tarafından devam ettirilmiş Kurgan geleneğinden başka bir şey değildir.
Sonsöz
Yazı içersindeki fotoğraflar Çinli arkadaşların yardımıyla elde edilmiştir. Fotoğrafların çoğu Mao Ling piramidinin etrafındaki eserlerden alınmıştır. Kazı fotoğrafları da Yang ling piramidinin fotoğraflarıdır. En son fotoğraf olan Çin’ce yazıt fotoğrafının biraz kafa karışıklığına sebebiyet verdiğini söylemeden geçemeyeceğiz. Genelde bu tür yazıtların dört tarafı açık olur. Oysa bu yazıtın sadece bir yüzü açıkta. Sanki etrafındaki duvar yeni yapılmış gibi duruyor. Yazıtın diğer yüzlerinde yazı olma ihtimali var. Komplo teorisi üretmeden duramıyoruz galiba. Ama bu araştırma bizim boyumuzu aşar.
Mustafa Adnan Mehel Eylül 2009
Kaynakça:
1-Tarcan Haluk, Tarihin Başladığı Ön Türk Uygarlığı, Töre yayınları İstanbul 2006
2-Hudyakov Y.S , Skulpturnoe İzobrajenie Poverjennogo Hunna Na Mogile Qo Tsubina..(G.Novosibirsk)
3-Belli Oktay, Kırgızistan’da Taş Balbal ve İnsan Biçimli Heykeller, Arkeoloji ve
sanat Yay. İstanbul 2003 s.12
4-Liu Mau-Tsai .Çin Kaynaklarına Göre Doğu Türkleri, Selenge Yayınları. 2006
5-Eberhard Dr. Wolfram, Çin Tarihi, Türk tarih Kurumu yayınevi, Ankara 2007, s. 36
6-Togan A. Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihi’ne Giriş, İ.Ü. Edebiyat Fak. Yay. İstanbul, 1981 s.13
7-Francfort, Corinne Debaine , Eski Çin’in Yeniden Keşfi ,Çev. Elif Gökteke, Yapı Kredi yay. İstanbul 2008
Etiketler:
Beyaz piramit,
Çindeki Piramitler,
kurgan,
Türk Piramitleri(?)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)