18 Haziran 2010 Cuma

Kemer Country


Okçulukla ilgili araştırmalar yapmaya başladığımızda yüzümüze kapanan kapılar ve istihzalı bakışlarla karşılaşmayı o kadar kanıksamıştık ki bu hep böyle gidecek zannediyorduk. Gecekondu yapmak için kırılıp atılan veya belediye tarafından asfaltın altına gömülen menzil taşları, lir zannedilen yaylar, asa gezinde alıştırmadan kasıldığı için kanatları kırılan Osmanlı kuğuları, odun parçası muamelesi gören canım menzil okları. Satıla satıla tüketildiği için kapalıçarşıda artık tek tük karşılaşılan oklar, yaylar. Bazen mali gücümüz olmadığı, bazen ulaşamadığımız için haraç mezat elden çıkartılan tarihi zenginliklerimizle ilgili hikâyeleri dinledikçe içimizden kopan parçalar. Allah razı olsun Metin Orhan hocamızdan. Ciddi bir kaynak ayırıp toparlıyor bulabildikleri okları yayları. Bir tanesinin bile yurtdışına çıkmasına gönlümüz razı değil ama ne yaparsın. İmkân nispetince toparlamaya çalışıyoruz.
Hafta sonu kemer country’de idik (12-13 Haziran 2010). Dünyanın en önemli binicilik yarışmalarından birisine ev sahipliği yapıyordu bu elit mekân. Yarışacak atlar için özel uçak kaldırılmış, Amerikadan bile yarışmacıların iştirak etmesi sağlanmıştı. Binicilik federasyonunu bu organizasyon dolayısı ile tebrik etmek lazım. Aslında elit bir kesimin yaptığı spordur binicilik. Zangin işidir amiyane tabirle. Hele istanbulda bu işi yapmak oldukça zor. Ömerli binicilik kulübünden Atakan biraderimiz “birine kötülük etmek istiyorsan at hediye et” diyordu gülerek. Eee masraflı iş. Neyse ekabir takımının geleneksel olanla işi olmaz diye düşünürdük ama yanılmışız. Yarışmalar arasında bir cirit bir de okçuluk gösterisi düzeleyelim dediler ve bizi oldukça şaşırttılar. Ciritçi arkadaşlarımız Sivastan iştirak ettiler. Tanıtım amaçlı olduğu için 5 er kişi ile oynandı. Mikrofonu da ellerime tutuşturdular sanki ciritten çok anlarmışım gibi. Anlattım bir şeyler ama ben kendim bile anlamadım ne anlattığımı. Darb vuruşu ile başladı arkadaşlarımız. Çelik uçlu gerçek ciritlerle metal levhaları kağıt gibi deldiler. İşte cirit bunun içindir yani zırhlı düşmanı saf dışı etmenin talimidir. Devre arasında kemankeşler olarak yerimizi aldık. Sunum yaptığımız için kostümlerimizi giymeye vaktimiz olmadı. Ali hocamız, Azad ve İbrahim biraderimiz ile benim oğlan yalnız bırakmadılar Karadeniz ekibini.

Hilmi hocam da koşarak geldi atışların ortasında. Kısa bir tanıtım konuşmasının ardından 5 atışlık bir kısa göster sunduk izleyenlere. Hemen ardından Hilmi hoca ve Sinan Apa at üzerinden ok atarak maharetlerini gösterdiler. Alkışlarla biten gösterinin ardından binicilerinde katıldığı karma cirit gösterisi baya ilgi topladı.

Gösteriler devam ederken elinde okla dolaşan birisi dikkatimizi çekti. Sinan Apa birisinin bizimle tanışmak istediğini söylüyordu. Elinde oklar varmış. Hemen koştum
-“siz beni arıyorsunuz galiba, Sinan abi bahsetmişti”.
-“Ha hocam evet sizi arıyordum belki anlarsınız bundan”.
Elinde tuttuğu nefis menzil okunu gösterdi. Elimdeki terleri pantolonuma silerek aldım. İncitirim korkusuyla parmaklarımın ucuyla tuttum bu zarif sülünü. Aman Allahım bu ne güzellik. Nasıl bir işçilik, nasılda ince paça kısmı o kadar zarifini daha önce hiç görmemiştim.

-“Bez verin bana tişörtümü verin”. Yaylardan birisin bez kılıfına sardım menzil okunu ,elimdeki ter ve tuz zarar vermesin diye.
-“Bu mukaddes emanet” dedim gülerek oka bakma heyecanından ismini bile sormaya vakit bulamadığım Timuçin beye. Başladım anlatmaya ne oku olduğunu. Ustasının adını okuyamadığımı ama işçiliğin nefis olduğunu söyledim. Hemen hiç kullanılmamış bir oktu ve “nefis bir parça” diye ekledim.
Sağına soluna bakıyor aklıma geldikçe anlatıyordum. Sonra Hilmi hocaya doğru gitmeye başladık. Timuçin beye “oku fark ettiğinde Hilmi hocanın yüzüne bak” dedim. Beklediğim gibi Hilmi hocanın gözleri öyle bir açıldı ki heyecandan manzarayı görmek lazımdı. “tacettin” yazıyor dedi Hilmi hoca. Kuş yavrusu gibi elimde tuttuğum oka ilgimizi görünce
-“bu sizde kalsın. Bizden daha iyi muhafaza edeceğiniz kesin” dedi. Ağzı açık bir şekilde
“Ama bu çok kıymetli bir şey nasıl olur”. Diye mırıldandım
-“Ben sizden bahsettim anneme. Okçulukla uğraşanlar varmış” dedim. “Bir dakika evladım” dedi bana ve sandıktan bu oku çıkardı, dedemin babasından kalmaymış.

-“ismi neymiş acaba kemankeş sicil defterinde adı yazılı mı? Belli ki bu oklar ancak iyi sporcuların kullanacağı cinsten. Validenin mübarek ellerinden öperiz bu okları sakladığı için ama bunu kabul edemeyiz”
-“lütfen alınız Adnan hocam, bu ok sizde daha iyi muhafaza edilir.”
Allahım ne yapayım “o zaman izninizle ben de sizlere bir ok hediye edeyim”. İstanbul 1453 filmi için yaptığım oklardan bir tanesini Beyefendiye takdim ettim. Validenin ellerinden öpmek üzere geleceğimizi bildirdim. Çocuklar gibi şen, neredeyse hoplaya zıplaya ayrıldık kemer country’den. Birinci kim mi oldu? Bilmem. Ne yalan söyleyeyim.Oku gördükten sonra binicilik yarışmasına falan bakmadım. Haziran 2010